Radyofrekans (RF) enerjisi, kas iskelet sisteminde ise insizyon yapma, hemostazis, kaspüler gevşetme ya da kapsülorafi gibi birçok cerrahi girişimde yer alırken, radyofrekans ablasyon da yine bazı tümörlerin ve kronik ağrıların tedavisinde kullanılmaktadır. 1950`li yıllardan günümüze kadar devam eden süreç içerisinde, daha gelişmiş sistemler üretilmiş ve radyofrekansın canlı dokuya istenen miktar ve süre içerisinde güvenle aktarılabilmesi sağlanmıştır. Radyofrekans, özellikle gelişmiş elektrodlar sayesinde perkütan nörotomi ya da bazı tümörlerin ablasyonu için uygulanabilirken, açık ya da artroskopik/endoskopik cerrahi yaklaşımların bir komponenti olmuştur. Enfeksiyon ve kanama diyatezi gibi bazı durumlar RF ablasyon uygulamalarına kontrendikasyon oluştururken, küçük oranlarda da olsa komplikasyonlar görülebilmektedir. Elektrodların doğru bölgeye mümkün olan en ideal biçimde yerleştirilmesi ve bu amaçla ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve floroskopi gibi radyolojik kılavuz yöntemlerin kullanılması, işlemin başarısı ve komplikasyonlarından kaçınılması için zorunludur. Hastalara günübirlik ayaktan tedavi şeklinde, mini-invaziv ya da perkütan uygulanabilmesi yanında tekrarlanabiliyor olması önemli avantajlarındandır. Ancak, pahalı olması ve yardımcı kılavuz görüntüleme sistemlerine gereksinim duyulması en önemli dezavantajlarıdır.