Mekanik ilkelerin canlı organizmalara uygulanması olan biyomekanik, omurgayı oluşturan kemik ve yumuşak doku bileşenlerinin tek tek ve birlikte spinal stabiliteyi sağlamak için nasıl katkıda bulunduğunu aynı zamanda travma, tümör ve dejeneratif bozuklukların destabilize edici etkilerini nasıl gösterdiklerini anlamamıza yardımcı olur. Omurga stabilitesi nöral yapılarını korunması ve omurganın erken mekanik bozulmasını önlemek için temel gereksinimdir. Literatürde spinal stabilitenin birçok biyomekanik ve klinik tanımı yer almaktadır ancak üzerinde uzlaşı sağlanmış bir tanımı yoktur. Kemik, disk ve bağlar yapısal rollerinin yanında mekanoreseptörleri aracılığıyla transdüserler olarak hareket ederek stabiliteye katkıda bulunur. Mekanoreseptörler kas tonusu, hareket ve refleksleri koordine eden merkezi sinir sistemine propriyoseptif iletiler gönderir. Dolayısıyla herhangi bir omurga yapısının hasarlanması, farklı derecelerde bir instabilitenin ortaya çıkmasına neden olur. Torakal ve lomber omurga kırıkları yaşam kalitesinde ani bir değişikliğe neden olurken, ağrı ve fonksiyonel kayıplarla birlikte kronik komplikasyonlara da yol açar. Omurga yaralanmaları, farklı travmatik duyarlılığa ve iyileşme potansiyeline sahip yumuşak dokulardan ve kemik yapılardan oluşan karmaşık bir yapıyı etkiler. Bu karmaşıklık, sınıflandırmayı, instabiliteyi ve tedavi sonuçlarını değerlendirmeyi zorlaştırır. Bununla birlikte, dejeneratif instabilitenin aksine, travmatik instabilite, görüntüleme bulguları ve klinik semptomlar arasında daha doğrudan olan bir ilişki mevcuttur. Omurga kırıklarında meydana gelen instabilitenin tanımlanması için araştırmalar devam etmektedir. Kırıklar geleneksel olarak stabil ve instabil olarak ayrılsa da, tüm omurga bileşenleri stabiliteye katkıda bulunur. Herhangi bir spinal yapının zarar görmesi, bir miktar instabiliteye neden olur; dolayısıyla instabilite, `ya hep ya da hiç` yaklaşımıyla değerlendirilebilecek bir olgu değildir.